6 ay önce | Okunma Sayısı : 42
Eğitim sistemleri sadece bilgi aktarma araçları değil, aynı zamanda bir toplumun kalkınma düzeyini, kültürel hassasiyetlerini ve adalet anlayışını da yansıtan aynalardır. Türkiye'de eğitim politikaları ve uygulamaları, özellikle kırsalda çalışan öğretmenlerin deneyimleri üzerinden değerlendirildiğinde, sistemin yapısal sorunları daha görünür hâle gelmektedir. Bu çalışma, 1967-68 öğretim yılında öğretmen okulundan mezun olan bir öğretmenin tanıklığından yola çıkarak, geçmişten bugünü eğitim sistemine dair önemli çıkarımlarda bulunmaktadır.
Kırsalda Eğitimin Gerçekliği: Birleştirilmiş Sınıflar ve Öğretmen İnisiyatifi
Nevşehir’in Kozaklı ilçesine bağlı Çayiçi köyünde görev yapan öğretmenin anlatısı, dönemin eğitim şartlarının ne denli sınırlı olduğunu ortaya koymaktadır. Söz konusu okul tek derslikli olup, tüm sınıflar aynı ortamda eğitilmekteydi. Öğretmenin okulun fiziki yapısını iki sınıfa bölme inisiyatifi, bürokratik tepkiyle karşılanmış ve hakkında tahkikat başlatılmıştır. Bu durum, öğretmenin öğrencilerin lehine geliştirdiği pratik bir çözümün, merkezi otorite tarafından nasıl cezalandırılabildiğini göstermesi bakımından oldukça çarpıcıdır.
*Eğitimde Yapısal Sorunlar:* Geçmişten Günümüze Devam Eden Çatlaklar
Birleştirilmiş sınıflar, öğrenci sayısının az olduğu yerlerde kaçınılmaz bir yöntem olarak kullanılmışsa da, bu uygulama aynı zamanda öğretmenin üzerindeki iş yükünü artırmış ve kaliteli eğitimi zorlaştırmıştır. Yarım asır önce yaşanan bu sorunların günümüzde daha sofistike şekillerde devam ettiği görülmektedir. Öğretmenlerin hâlâ liyakat dışı atamalara maruz kalmaları, müfredatın merkeziyetçi yapısı ve eğitim politikalarının kısa vadeli iktidar hedeflerine bağlı olarak şekillenmesi bu çatlakların sürdüğünü göstermektedir.
*Eğitimi Sorgulamak* : Neden ve Nasıl?
Anlatının sonunda dile getirilen “Türkiye’deki eğitimi sorgulamak gerekiyor” ifadesi, yalnızca nostaljik bir serzeniş değil, aynı zamanda yapısal dönüşüm taleplerine işaret eden haklı bir eleştiridir. Eğitimin niteliği; öğretmenin özgürlüğü, müfredatın bilimsel temellere dayanması ve öğrencilerin sosyo-ekonomik koşullardan bağımsız bir şekilde fırsat eşitliğine erişmesiyle doğru orantılıdır. Bu bağlamda geçmişin tanıklıkları, bugünün karar alıcılarına yol gösterici olmalıdır.
Sonuç
Türkiye’de eğitim sisteminin gelişimi, çoğu zaman büyük şehir merkezleri üzerinden değerlendirilmiştir. Oysa kırsal alanda görev yapmış öğretmenlerin yaşadıkları, gerçek bir sistem analizine olanak tanır. 1960’lı yıllarda öğretmenlerin karşılaştığı bürokratik direnç, günümüzde farklı biçimlerde devam etmektedir. Bu sebeple, eğitim politikalarının belirlenmesinde saha deneyimleri, öğretmen inisiyatifi ve adalet temelli bir yaklaşım temel alınmalıdır. Geçmişin sesi, geleceğin pusulası olabilir.
Mustafa Taşcı
Emekli Maarif Müfettişi