Siyaset Sanatının Zirvesi: Terörle Mücadelede Bilgelik ve Liderlik Vizyonu
Siyaset Sanatının Zirvesi: Terörle Mücadelede Bilgelik ve Liderlik Vizyonu
16.07.2025
Siyaset, sadece devlet işlerini yönetmekten ibaret değil; o, adeta ince ve girift bir sanattır. Sahnesinde ustalıkla icra edildiğinde toplumları dönüştürme, geleceği inşa etme gücüne sahip. Bu sanatın temelinde, geçmişin derinliklerinden bugüne uzanan bir anlayış yatar. Tıpkı büyük bir bestecinin notaları ustalıkla birleştirmesi gibi, gerçek siyasetçi de tarihi iyi bilme, toplumun sosyolojisini ve kültürünü iyi okuma yeteneğine sahip olmalı. Geçmişten alınan dersler, bugünü verimli bir şekilde değerlendirmemizi sağlarken, yarınlara dair sağlam planların temelini oluşturur.
Siyaset sanatının en kritik unsurlarından biri, toplumun psikolojisini ölçebilme becerisidir. Bireylerin ve kolektiflerin beklentileri, korkuları, umutları ve hayal kırıklıkları; tüm bunlar, bir siyasetçinin pusulasını doğru ayarlaması gereken göstergelerdir. Dünden çıkarılan dersler, bugünün doğru bir şekilde yorumlanmasına olanak tanırken, yarını da en verimli şekilde planlama yeteneğini beraberinde getirir. Bu sanat, toplumun en genç ferdinden en yaşlısına kadar, yediden yetmişe herkesin anlayabileceği sadelikte ve akıcılıkta mevcut durumu izah edebilmeyi gerektirir. Sadece bugünü anlatmakla kalmaz, aynı zamanda yarını nasıl inşa edeceğine dair somut ve ikna edici bir vizyon sunar. Bu melekeye (yetenek) sahip olan siyasetçi, sadece bir yönetici değil, aynı zamanda bir sanatçı ve duayen olarak anılır. Zira o, karmaşık sorunları basitleştirir, geniş kitlelere hitap eder ve ortak bir geleceğe dair inanç aşılar.
Her meslekte olduğu gibi, siyasette de çıraklık, kalfalık ve ustalık aşamaları vardır. Bu birikim, sadece makamda geçirilen yıllarla değil, öğrenme, deneyimleme ve sürekli kendini geliştirme arzusuyla kazanılır. Sabrı bilmek, siyasetin en çetin sınavlarından biridir. Ani tepkilerden kaçınmak, uzun vadeli hedefler uğruna kısa vadeli kazançlardan feragat edebilmek, gerçek bir siyasetçinin alametifarikasıdır. Siyaset, aynı zamanda hakkı anlatabilme sanatıdır. Doğruyu, adaleti ve hakikati, popülist söylemlerin veya kişisel çıkarların gölgesinde kalmadan, cesurca savunabilmek, bir siyasetçiye toplum nezdinde saygınlık kazandırır. Haklıya yardım edebilmek ve haksızı yanlışından döndürebilmek ise, siyasetin en ulvi amaçlarından biridir. Bu, sadece kanunları uygulamak değil, aynı zamanda vicdanın ve etik değerlerin rehberliğinde hareket etmek demektir.
Bu bağlamda, siyasetin yalnızca güncel olaylarla sınırlı olmadığını, aksine kadim bir bilgi birikimine dayandığını hatırlamak gerekir. Örneğin, büyük İslam düşünürü İbn-i Haldun, Mukaddime adlı eserinde toplumların yükseliş ve çöküşlerini incelerken, siyasetin sadece güç mücadelesi olmadığını, aynı zamanda sosyal değişim, dayanışma ve adalet gibi unsurlarla iç içe olduğunu vurgulamıştır. İbn-i Haldun'un "Asabiyet" kavramı, toplumları bir arada tutan kolektif ruhu ve siyasi liderlerin bu ruhu nasıl diri tutması gerektiğini anlatır. Ona göre, bir devletin gücü ve ömrü, liderlerin bu asabiyeti doğru yönetme yeteneğine bağlıdır. Toplumların tıpkı canlı bir organizma gibi doğup büyüdüğünü, olgunlaştığını ve kaçınılmaz olarak zayıflayıp yok olduğunu ileri süren İbn-i Haldun'a göre, bu döngüde siyasi liderlerin görevi, düşüşü geciktirmek, adaleti ve refahı sağlamak suretiyle toplumsal ahengi korumaktır. Onun bu derin gözlemleri, günümüz siyasetçileri için de yol gösterici niteliktedir. Bir siyasetçi, toplumun tarihsel dokusunu, kültürel kodlarını ve psikolojik eğilimlerini ne kadar iyi anlarsa, o denli başarılı ve kalıcı işler yapabilir.
Günümüz Türkiye'sinde bu kadim bilgeliğin izlerini süren, siyasetin sadece bir güç oyunu olmadığını, aynı zamanda derin bir feraset ve basiret gerektiren bir sanat olduğunu ortaya koyan liderler görmek mümkün. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli, sergiledikleri siyaset anlayışıyla bu duayenliğin örneklerini sunmakta. Onların terörle mücadeledeki kararlılıkları, Türkiye'nin birlik ve beraberliğine verdikleri önem, sadece bugünü kurtaran değil, yarını inşa eden bir vizyonun ürünüdür. Ülke bütünlüğünü tehdit eden her türlü unsura karşı gösterdikleri önsezi ve atılacak adımlardaki kararlılık, onların bu siyasi dehalarının bir göstergesi. Türkiye'nin zorlu coğrafyasında, iç ve dış tehditlere karşı sergiledikleri bu basiretli duruş, tarihin şanlı sayfalarında anılacak önemli liderler olarak yerlerini almalarını sağlamakta. Onların "terörsüz Türkiye" hedefi, sadece bir slogan değil, azimle yürütülen, halkın huzur ve güvenliğini esas alan somut bir projedir. Bu proje, toplumun tüm kesimlerini kucaklama ve ortak bir geleceğe taşıma arzusunun en net ifadesidir.
Ancak bu büyük ve ulvi hedef, sadece belirli liderlerin omuzlarına yüklenemez. Siyaset sahnesindeki tüm aktörlerin, Dem Parti üyeleri de dahil olmak üzere, bu tarihi sorumluluğu idrak etmesi ve konuya olan değerli katkılarının takdir edilmesi elzemdir. Toplumun birlik ve beraberlik arzusu, herhangi bir partinin ideolojik sınırlarını aşan, partiler üstü bir siyaset anlayışını gerektirir. Bu güzel anlayışın, yalnızca siyasi partilerden değil, toplumumuzdaki tüm sivil toplum kuruluşlarından (STK'lar), kanaat önderlerinden ve her bir bireyden beklenmesi, ortak geleceğimiz adına büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, terörsüz bir Türkiye'nin inşasında kullanılan harç, şehitlerimizin aziz kanı, gazilerimizin ve şehit annelerimizin dinmeyen gözyaşları, tüm toplumumuzun ortak sağduyusu ve fedakâr emeğiyle yoğrulmuştur. İşte bu yüzden, her bir adımımız, her bir söylemimiz, bu tarifsiz değerin bilinciyle atılmalı; bu eşsiz mirasın kıymeti bilinmeli ve sonsuza dek korunmalıdır. Çünkü ancak böyle kapsayıcı bir yaklaşımla, siyaset sanatının en yüce gayesi olan toplumsal huzur ve istikrar sağlanabilir.
Dr. İbrahim ÖZCAN